
Terk edilme korkusu ve Bırakılma korkusunun psikolojik nedenleri
Terk edilme korkusu ve bırakılma korkusu, genellikle bir kişinin bağlanma geçmişiyle ilgili derin psikolojik etkilerden kaynaklanabilir. Bu korkular, insanların başkalarına duyduğu güvenle, çocukluk döneminde deneyimledikleri ilişkilerle ve kişisel güvenlik ihtiyaçlarıyla ilişkilidir. İşte bazı temel psikolojik nedenler:
-
Bağlanma Teorisi: John Bowlby'nin geliştirdiği bağlanma teorisi, bir kişinin erken çocukluk dönemindeki ebeveyn veya bakıcıyla olan ilişkilerinin, ilerleyen yaşlarda başkalarına olan bağlanma biçimlerini etkilediğini öne sürer. Eğer bir çocuk, bakım veren kişi tarafından tutarsız, ilgisiz veya terk edici bir şekilde büyütülmüşse, yetişkinlikte terk edilme korkusu daha belirgin hale gelebilir. Bu kişiler, ilişkilere güvenle yaklaşmakta zorlanabilirler ve sürekli olarak terk edilme endişesi yaşayabilirler.
-
Ebeveyn İlişkileri ve Yetersiz Sevgi: Erken yaşlarda yeterli sevgi ve ilgi görmemek, kişinin kendisini değersiz veya yetersiz hissetmesine yol açabilir. Bu, gelecekteki ilişkilerde terk edilme korkusunu artırabilir. Kişi, sevgi ve kabul için sürekli bir onay arayışı içine girebilir.
-
Travma ve İhanet Deneyimleri: Geçmişte yaşanan travmalar, ihanet veya terk edilme deneyimleri, bireyin güven duygusunu zedeler. Bu tür deneyimler, gelecekteki ilişkilerde benzer bir durum yaşama korkusunu tetikleyebilir.
-
Düşük Özsaygı ve Kendilik Değeri: Düşük özsaygıya sahip bireyler, ilişkilerde sürekli olarak kendilerini yetersiz veya eksik hissedebilirler. Bu da terk edilme korkusunun temel sebeplerinden biridir. Kişi, başkalarının kendisini terk etmesinin, kendi değersizliğinden kaynaklandığını düşünebilir.
-
Kontrol İhtiyacı: Kişiler, terk edilme korkusunu aşmak için ilişkilerde aşırı kontrolcü bir tutum sergileyebilirler. Bu, partnerlerini ya da yakın çevrelerini manipüle etme, bağımlılık oluşturma gibi davranışlara yol açabilir. Bu durum, korkunun gerçekliği arttırmadan pekişmesine neden olabilir.
-
Genetik ve Biyolojik Faktörler: Bazı bireyler genetik olarak daha fazla anksiyete eğilimli olabilirler. Bu da terk edilme korkusunun artmasına neden olabilir. Biyolojik yatkınlık, kişinin duygusal tepkilerini ve korkularını etkileyebilir.
Terk edilme korkusu, genellikle güvenli bağlanma, duygusal iyileşme ve kişisel büyüme süreciyle aşılabilir. Bu konuda terapi, özellikle bağlanma terapileri, kişinin bu korkuyla başa çıkabilmesi için etkili bir yol olabilir.
Terk edilme korkusunu psikoterapi ekolleri nasıl açıklar
:Terk edilme korkusu, psikoterapi ekollerine göre farklı şekillerde ele alınabilir. Bu korku, birçok terapi ekolünde önemli bir yer tutar ve her biri, terk edilme korkusunun kökenlerine, gelişimine ve çözüm yollarına farklı bakış açıları sunar. İşte bazı psikoterapi ekollerinin terk edilme korkusunu nasıl açıkladığı:
1. Psikanalitik Terapi (Freudcu Psikoterapi)
Freud'un ve psikanalistlerin bakış açısından, terk edilme korkusu genellikle çocukluk döneminde yaşanan içsel çatışmalar ve erken dönem ilişkilerle ilişkilidir. Bu korku, bireyin "özdeşim" (identification) süreci ve "babaanne" ya da "anne" gibi önemli figürlerle olan bağlanma şekliyle ilgilidir. Eğer bir çocuk, erken yaşlarda sevgiyi ve güveni sağlamakta zorlanmışsa (örneğin, ebeveynlerin ayrılması veya terk etmesi), bu çocukta terk edilme korkusu gelişebilir.
Psikanaliz, bu korkuların bilinçdışı düzeydeki etkilerini keşfetmeye çalışır. Birey, terk edilme korkusunu, geçmişteki bir kaybı, terk edilmişliği veya travmayı bilinçdışında tekrarlıyor olabilir. Bu korkunun üzerine giderek, içsel çatışmalar ve bilinçdışı savunmalarla yüzleşmek, terapinin amacıdır.
2. Bağlanma Terapisi (Bowlby'nin Bağlanma Teorisi)
Bağlanma teorisi, terk edilme korkusunu açıklamada önemli bir yer tutar. John Bowlby, erken çocuklukta güvenli bir bağlanma ilişkisi kuramayan bireylerin yetişkinlikte daha fazla terk edilme korkusu yaşadıklarını öne sürer. Güvenli bağlanma, çocukların duygusal güvenliğini ve sağlıklı ilişki becerilerini geliştirmelerini sağlar.
Bağlanma terapisi, bu korkunun kökenini anlamaya çalışırken, bireylerin geçmişteki bağlanma biçimlerini ve bu bağlanmaların nasıl şekillendiğini incelemeye odaklanır. Güvensiz bağlanma stiline sahip bireyler, terk edilme korkusu gibi yoğun anksiyete yaşayabilirler. Terapi, bu bağlanma stilini iyileştirmeyi ve sağlıklı, güvenli bağlanmalar geliştirmeyi amaçlar.
3. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
Bilişsel davranışçı terapi (BDT), terk edilme korkusunu, bireyin olumsuz düşünce kalıplarından kaynaklanan bir durum olarak görür. Bu terapi ekolü, kişinin "terk edilmek" fikrine dair irrasyonel ve distorsiyonel (yanlış) düşüncelerini analiz eder ve bu düşünceleri daha gerçekçi ve sağlıklı bir şekilde yeniden yapılandırmayı hedefler.
BDT'ye göre, terk edilme korkusu, "Ben değerli değilim" veya "Birisi beni terk ederse, bu tamamen benim suçumdur" gibi olumsuz inançlarla bağlantılı olabilir. Terapi, bu inançları sorgulamak ve değiştirmek için çalışır. Ayrıca, bireyin korkularıyla yüzleşmesine ve olumsuz düşüncelerini daha sağlıklı, pozitif şekilde değiştirmesine yardımcı olur.
4. Gestalt Terapisi
Gestalt terapisi, terk edilme korkusunun, kişinin "şu an" ve "buradaki" deneyimleriyle ilgisi olduğuna inanır. Bu terapi ekolüne göre, birey geçmişte yaşadığı terk edilme deneyimlerini, şu anki ilişkilerine ve duygusal durumlarına taşır. Kişi, geçmişteki travmalarını ve kayıplarını "şimdi" ve "burada" terapide deneyimleyebilir.
Gestalt terapisi, kişiyi kendi duygusal süreçleriyle yüzleştirir ve terk edilme korkusunun, kişinin kendisini nasıl hissettiğiyle ve başkalarıyla ilişkilerine nasıl etki ettiğine odaklanır. Terapist, kişiyi kendisini daha net ifade etmeye, bilinçli olarak duygusal farkındalık kazanmaya ve kişisel sorumluluk alarak bu korkuyu aşmaya teşvik eder.
5. Varoluşçu Terapi
Varoluşçu terapi, terk edilme korkusunu varoluşsal bir kriz veya anksiyete olarak ele alır. Bu yaklaşım, insanların yalnızlık, ölüm, özgürlük ve anlam arayışı gibi varoluşsal temalarla mücadele ettiklerini savunur. Terk edilme korkusu, bireyin sevgi, kabul ve güvenlik arayışının bir yansıması olabilir, ancak aynı zamanda insanın varoluşsal yalnızlık ve boşluk korkusuyla da ilişkilidir.
Varoluşçu terapistler, bireyi kendi hayatına anlam katmaya, korkuları kabul etmeye ve ilişkilerindeki bağımsızlık ve özgürlük duygusunu geliştirmeye yönlendirir. Bu yaklaşım, terk edilme korkusunun, bireyin daha geniş bir anlam arayışının parçası olduğuna inanır ve bu korkuyu kabul etmek, yaşamın geçici ve belirsiz doğasıyla başa çıkmak adına bir adım olarak görür.
6. Humanist Terapi (Rogersçi Yaklaşım)
Carl Rogers'in geliştirdiği insan merkezli (veya client-centered) terapi, terk edilme korkusunu, kişinin kendilik algısı ve kendini kabul etme süreciyle ilişkilendirir. Rogers'a göre, bir insanın kendini kabul etme ve sevme kapasitesi, onun ilişkilerinde güvenli bir bağ kurabilmesi için temel bir faktördür.
Terk edilme korkusu, kişinin kendisini değersiz, eksik veya sevgiye layık görmemesiyle bağlantılı olabilir. Rogersçi terapist, bireyin koşulsuz kabul edilmesi ve duygusal güvenliği içinde, kendilik algısını güçlendirmesine ve terk edilme korkusuyla başa çıkmasına yardımcı olur. Bu yaklaşımda, terapist güvenli bir ortam sağlayarak, kişinin kendisini tam olarak ifade etmesini ve korkularını aşmasını destekler.
ÇÖZÜM
-
Kendi değerini fark et: Terk edilme korkusu çoğu zaman kişinin kendine olan güven eksikliğinden kaynaklanır. Kendine değer vermek ve kendi içsel gücünü fark etmek bu korkuyu aşmada yardımcı olabilir. Kendi özelliklerini ve güçlü yönlerini tanımak, bir ilişkide olmasan da değerli olduğunu fark etmeni sağlar.
-
İletişim kur: Korkuların üzerine gitmek için, sevdiğin kişiyle dürüst ve açık bir şekilde duygularını paylaşabilirsin. Endişelerini ve korkularını karşılıklı olarak anlatmak, hem kendini daha iyi ifade etmene yardımcı olur hem de ilişkideki güveni pekiştirir.
-
Geçmiş deneyimlerini sorgula: Eğer terk edilme korkusu geçmişte yaşadığın bir deneyimden kaynaklanıyorsa, o anki duygusal acıyı anlamak ve kabul etmek önemli olabilir. Bu tür deneyimlerin senin şu anki korkunla nasıl bir bağlantı kurduğunu anlamak, hem şimdiki ilişkilere hem de kendine olan bakışını yeniden şekillendirebilir.
-
Bağımsızlığı geliştir: Kendini yalnız hissettiğinde, dış dünyadan bağımsız bir şekilde mutlu olabilmek önemlidir. Kendi hayatını kurmak, hobiler edinmek ve kişisel gelişimine odaklanmak, ilişkilere daha sağlıklı bir bakış açısıyla yaklaşmanı sağlar.
-
Güven inşa et: Güven, herhangi bir ilişkinin temel taşıdır. Kendi güven duygunu oluşturmak, başkalarının da sana güvenmesini sağlamak, korkularını zamanla azaltabilir. Bu da karşılıklı saygı ve anlayışla güçlenen bir ilişki yaratmanı sağlar.
-
Profesyonel destek al: Eğer terk edilme korkusu seni çok zorluyorsa, bir terapist veya danışmandan yardım almak faydalı olabilir. Bazen bu tür duygusal korkuların temelinde daha derin bir kaygı veya travma olabilir ve profesyonel destek sana bu konuda rehberlik edebilir.
Korkularla yüzleşmek, zaman alabilir, ama adım adım kendini daha güçlü ve güvenli hissedebilirsin.
Henüz yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yap.